giriiş
Küresel finans piyasalarının "güvenli limanı" olarak bilinen ABD Hazine tahvilleri, esasen ABD hükümetinin yatırımcılardan borç para alırken ihraç ettiği "borç senetleri"dir. Bu senetler, belirli bir tarihte anaparanın geri ödenmesini ve buna kararlaştırılan oranda faiz eklenmesini vaat eder. Ancak elinde hazine tahvili bulunduran ülkeler veya kurumlar çeşitli nedenlerle bunları satmayı seçtiklerinde, bu durum bir dizi piyasa tepkisini tetikleyecek ve bu da ABD ekonomisini ve hatta küresel ekonomiyi etkileyecektir.
Bu makalede, Japonya'nın elinde bulundurduğu 1,2 trilyon dolar tutarındaki ABD Hazine tahvillerini örnek alarak, Hazine tahvillerinin satışıyla oluşan fiyat düşüşlerini ve getiri artışlarını, ayrıca bunun ABD maliyesi üzerindeki kapsamlı etkilerini analiz edecek ve bu finansal olgunun ardındaki mantığı ve riskleri ortaya koyacağız.
1. ABD Hazine Tahvillerinin Doğası ve Piyasa Mekanizması

ABD Hazine tahvilleri, ABD Hazinesi tarafından mali açıkları kapatmak veya hükümet harcamalarını desteklemek amacıyla ihraç edilen borçlanma araçlarıdır. Her devlet tahvilinin üzerinde nominal değer, vade tarihi ve faiz oranı açıkça belirtilir. Örneğin, nominal değeri 100 dolar, yıllık faiz oranı %3 olan ve vadesi bir yıl olan bir Hazine bonosu, tahvili elinde bulunduran kişinin 100 dolar anapara artı vadede 3 dolar faiz olmak üzere toplam 103 dolar alabileceği anlamına gelir. Bu düşük riskli özellik, ABD Hazine bonolarını, özellikle elinde 1,2 trilyon dolar kadar para bulunduran Japonya gibi ülkeler başta olmak üzere, dünya genelindeki yatırımcıların gözdesi haline getiriyor.
Ancak devlet tahvillerinin sadece vade sonuna kadar tutulması gerekmiyor. Yatırımcılar bunu ikincil piyasada nakit karşılığında satabilirler. Devlet tahvillerinin işlem fiyatı, piyasadaki arz ve talepten etkilenir: talep güçlü olduğunda fiyatlar yükselir; Arz fazla olduğunda fiyatlar düşer. Fiyat dalgalanmaları doğrudan devlet tahvillerinin getirisini etkiler ve piyasa dinamiklerinin özünü oluşturur.
2. Japonya'nın devlet tahvillerini satmasıyla ilgili varsayımsal senaryo

Japonya'nın ekonomik ihtiyaçlar (örneğin iç tüketimi canlandırmak veya döviz kuru baskısıyla başa çıkmak) nedeniyle elindeki ABD Hazine tahvillerinin bir kısmını satmaya karar verdiğini ve 1,2 trilyon dolarlık "IOU" miktarının piyasaya sürüldüğünü varsayalım. Arz-talep ilkesine göre, piyasada Hazine tahvillerinin arzı aniden artarsa, yatırımcıların her bir Hazine tahviline olan teklifleri azalacaktır. Örneğin, nominal değeri 100 dolar olan bir Hazine bonosu ancak 90 dolara satılabilir.
Bu fiyat düşüşü Hazine tahvillerinin getirisini önemli ölçüde değiştirecektir. 100$ nominal değere, %3 yıllık faiz oranına ve bir yıl sonra 103$ anapara ve faiz ödemesine sahip bir Hazine bonosu örneğine devam edelim:
- Normal durum: Yatırımcı satın almak için 100 dolar ödüyor ve vadede %3 getiriyle (3 dolar faiz ÷ 100 dolar anapara) 103 dolar alıyor.
- Satıştan sonra: Piyasa fiyatı 90 dolara düşerse, yatırımcı 90 dolardan satın alır ve vade sonunda hala 103 dolar alır, 13 dolar kar elde eder ve getiri %14,4'e (13 dolar ÷ 90 dolar) yükselir.
Sonuç olarak, satış dalgası Hazine tahvillerinin fiyatlarının düşmesine ve getirilerin artmasına neden oldu. Bu olguya finans piyasalarında "tahvil fiyatları ile getiriler arasındaki ters ilişki" adı veriliyor.
3. Artan getirilerin doğrudan sonuçları

ABD Hazine tahvili faizlerindeki artışın piyasa ve ekonomi üzerindeki etkisi çok boyutludur. Birincisi, ABD Hazine tahvillerine olan piyasa güvenindeki değişimleri yansıtıyor. Artan getiriler, yatırımcıların riski dengelemek için daha yüksek getiri talep etmeleri anlamına geliyor; bunun nedeni belki de satış dalgasının çok büyük olması veya ABD'nin mali sağlığına ilişkin artan endişeler olabilir.
Daha da önemlisi, artan getiriler doğrudan yeni devlet tahvili ihraçlarının maliyetini artırıyor. ABD hükümetinin borç yönetim stratejisi sıklıkla "borç geri ödemesi" olarak adlandırılır; vadesi dolan eski Hazine tahvillerini geri ödemek için yeni Hazine tahvilleri ihraç ederek fon toplamayı içerir. Piyasa getirisinin %3 seviyesinde kalması durumunda yeni ihraç edilecek devlet tahvillerinde de benzer faiz oranlarından yararlanılabilecek. Ancak piyasa getirileri %14,4'e fırlayınca, yatırımcıları çekmek için yeni tahvillerin daha yüksek faiz oranları sunması gerekti, aksi takdirde kimse ilgilenmeyecekti.
Örneğin, ABD'nin 100 milyar dolar değerinde yeni Hazine bonosu ihraç etmesi gerektiğini varsayalım:
- %3 getiri ile: Yıllık faiz gideri 3 milyar dolar.
- %14,4 getiri ile: Yıllık faiz gideri 14,4 milyar dolara çıkıyor.
Bu fark, özellikle ABD'nin mevcut borç büyüklüğünün 33 trilyon ABD dolarını aştığı (2023 verileri itibarıyla ve 2025'te daha da yüksek olabilir) düşünüldüğünde, ABD için artan bir mali yük anlamına geliyor. Faiz ödemelerindeki artış, altyapı, sağlık veya eğitim gibi diğer bütçe kaynaklarının daraltılmasına yol açacaktır.
4. Finansal zorluklar ve “Petrus’tan para alıp Pavlus’a ödeme yapma” riski

ABD hükümetinin borç döngüsü düşük maliyetli finansmana dayanmaktadır. Getiriler arttığında yeni tahvillerdeki faiz oranları da tırmanır ve mali baskılar keskin bir şekilde artar. Tarihsel olarak, ABD borç sürdürülebilirliğini "Petrus'tan para alıp Paul'e borcunu ödeyerek", yani eski borcunu ödemek için yeni borç alarak korumuştur. Ancak yüksek faiz ortamında bu stratejinin maliyeti hızla arttı.
Japonya'daki satış dalgasının tetikleyici olarak alınması ve piyasa getirilerinin yüksek kalmaya devam etmesi durumunda, ABD'nin şu ikilemle karşı karşıya kalabileceği öngörülüyor:
- Borç kartopu etkisi: Yüksek faiz oranları, mali bütçede faiz harcamalarının oranının artmasına yol açar. Kongre Bütçe Ofisi (CBO), faiz oranlarının artmaya devam etmesi halinde, faiz ödemelerinin 2030 yılına kadar federal bütçenin %20'sinden fazlasını oluşturabileceğini öngörüyor. Bu durum, hükümetin ekonomik teşvik veya kriz yanıtındaki esnekliğini sınırlayacak.
- Piyasa güveni sarsıldı: Küresel rezerv varlığı olarak ABD Hazine tahvillerinin getirilerindeki anormal dalgalanmalar, yatırımcıların ABD'nin kredi notu konusunda endişelenmesine yol açabilir. ABD şu ana kadar AAA notunu korumuş olsa da, Standard & Poor's 2011 yılında notunu AA+'ya düşürmüştü. Büyük çaplı bir satış dalgası benzer riskleri daha da kötüleştirebilir.
- Para politikası baskısı: ABD Hazine tahvili getirilerinin artması, Federal Rezerv'i enflasyon beklentilerini dizginlemek için federal fon oranını artırmak gibi para politikasını ayarlamaya zorlayabilir. Bu durum borçlanma maliyetlerini daha da yukarı taşıyarak işletmeleri ve tüketicileri etkileyecektir.
5. Küresel ekonominin etkisi

Japonya'nın ABD tahvillerini satması yalnızca ABD için bir sorun değil, aynı zamanda küresel finans piyasalarını da etkileyecek:
- ABD doları döviz kuru dalgalanmaları: Yükselen ABD Hazine tahvili getirileri, ABD dolarına olan talebi artırabilir ve ABD dolarının değer kazanmasına yol açabilir. Bu durum, Japonya gibi ihracata dayalı ekonomiler için olumsuz olup, bu ülkelerin ABD tahvillerini daha fazla satmasına yol açarak kısır bir döngü oluşturabilir.
- Gelişmekte olan piyasa baskıları: Birçok gelişmekte olan piyasanın borcunun çoğunluğu ABD doları cinsindendir. ABD dolarının değer kazanması ve yüksek faiz oranları, borç ödeme maliyetlerini artıracak ve bir borç krizine yol açabilecektir.
- Küresel varlık yeniden tahsisi: ABD Hazine tahvillerinin fiyatlarındaki düşüş, yatırımcıları varlıklarını diğer güvenli varlıklara (altın gibi) veya yüksek riskli varlıklara (hisse senetleri gibi) yeniden tahsis etmeye yöneltebilir ve bu da piyasa oynaklığını tetikleyebilir.
6. Satış dalgası riskiyle nasıl başa çıkılır?
Satış dalgasının yol açtığı krizi hafifletmek için ABD ve küresel finans sistemlerinin birden fazla önlem alması gerekiyor:
- ABD mali reformu: Vergileri optimize ederek veya harcamaları keserek, borç finansmanına olan bağımlılığı azaltarak ve piyasanın ABD borcuna olan güvenini artırarak.
- Uluslararası koordinasyon: Büyük alacaklı ülkeler (Japonya ve Çin gibi) ve ABD, ABD tahvillerindeki varlıklarını kademeli olarak azaltmak ve piyasadaki ani dalgalanmalardan kaçınmak için ikili müzakereler yoluyla müzakere edebilirler.
- Federal Rezerv müdahalesi: Aşırı durumlarda, Federal Rezerv fiyatları ve getirileri istikrara kavuşturmak için niceliksel genişleme (QE) yoluyla ABD Hazine tahvilleri satın alabilir, ancak bu enflasyon risklerini artırabilir.
- Çeşitlendirilmiş rezervler: Küresel merkez bankaları döviz rezervlerini kademeli olarak çeşitlendirebilir, ABD Hazine Bonolarına olan bağımlılıklarını azaltabilir ve tek bir varlığın risklerini dağıtabilirler.
Çözüm
ABD Hazine tahvilleri yalnızca hükümetin "borcu" değil, aynı zamanda küresel finans sisteminin de temel taşıdır. Japonya'nın 1,2 trilyon dolar değerinde ABD Hazinesi tahvili sattığı varsayımsal bir senaryo, Hazine piyasasında hassas ve karmaşık bir dengeyi ortaya koyuyor: Bir satış dalgası, fiyatların düşmesine ve getirilerin artmasına neden oluyor; bu da ABD'nin mali maliyetlerini artırıyor ve hatta küresel ekonomiyi istikrarsızlaştırabiliyor. Bu zincirleme reaksiyon, tek bir ülkede alınan borç kararlarının küresel çapta çok geniş kapsamlı sonuçlara yol açabileceğini hatırlatıyor. Yüksek borç ve yüksek faiz oranları ortamında, ülkelerin mali varlıklarını ihtiyatlı bir şekilde yönetmeleri ve ortaklaşa piyasa istikrarını sağlayarak, "Petrus'tan para alıp Paul'e ödeme" borç oyununun yönetilemez bir mali ikileme dönüşmesini önlemeleri gerekiyor.
Tüm Yorumlar